Hazine Bakanlığında uzun yıllar üst düzey bürokrat olarak görev yapan, ekonomideki doğru ve yerinde tespitleriyle dikkat çeken Doç. Dr. Halisçelik dünyada yaşanan ticaret savaşlarını ve ülkemize yansımalarının nasıl olacağını değerlendirirdi. İşte Bursa Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Adanalı Akademisyen Doç. Dr. Ergül Halisçelik’in o açıklamaları:
Ticaret savaşlarının Türkiye'ye yansımaları: Yeni korumacılık dalgasına hazır mıyız?
Küresel ekonomi politikalarının son yıllarda geçirdiği dönüşüm, ülkeler arasındaki ticaret ilişkilerini derinden sarsmıştır. Özellikle ABD'nin izlediği ticaret politikaları, dünya genelinde önemli ekonomik dalgalanmalara neden olmuş, Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomiler üzerinde belirgin etkiler yaratmıştır. Türkiye-ABD ticaret ilişkilerinin tarihsel gelişimine bakıldığında, bu politikaların etkisi net biçimde gözlemlenebilmektedir. Küresel finansal kriz, gıda ve emtia fiyatlarındaki dalgalanmalar, salgınlar, mülteci krizleri, Rusya-Ukrayna savaşı, Ortadoğu’daki çatışmalar, çevresel tehditler ve iklim krizinin etkileri gibi çok boyutlu sorunların yaşandığı bir ortamda, ticaret savaşları Türkiye gibi küresel ekonomiye yatırım, finansman, lojistik ve turizm gibi çeşitli kanallarla entegre ülkeleri doğrudan etkileyecektir. Ticaret savaşlarının tam ortasında kalan Türkiye için en önemli sorulardan biri şu: Yeni korumacılık dalgasına hazır mıyız?
Tarihsel Arka Plan: Türkiye-ABD Ticaret İlişkilerinin Evrimi
Soğuk Savaş Sonrası Dönem (1990-2016): Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte Türkiye-ABD ticaret hacmi istikrarlı bir artış göstermiştir. 1996 yılında Gümrük Birliği'ne girişimiz, ABD ile olan ticaretimizi de olumlu yönde etkilemiştir. Bu dönemde: İki ülke arasındaki ticaret hacmi 1990'da 5.8 milyar dolardan 2016'da 17.6 milyar dolara yükselmiştir, Türkiye'nin ABD'ye ihracatı başta tekstil, otomotiv ve beyaz eşya olmak üzere çeşitlenmiştir, ABD'nin Türkiye'ye ihracatında savunma sanayi ürünleri ve tarım ürünleri öne çıkmıştır.
Birinci Trump Döneminde (2017–2021) Korumacılık ve Krizler: Donald Trump’ın “Önce Amerika” politikasıyla birlikte ticaret ilişkilerinde ciddi kırılmalar yaşanmıştır. Mart 2018’de çelik ve alüminyum ürünlerine sırasıyla %25 ve %10 ek vergi getirilmiştir. Ağustos 2018’de Türkiye özelinde alüminyum vergisi %50’ye çıkarılmıştır. Aynı yıl yaşanan Rahip Brunson krizi ekonomik yaptırımlar ve gerginliğe dönüşmüştür. Türkiye CAATSA yaptırımları kapsamında F-35 programından çıkarılmıştır.
Sektörel Etki Analizi: Koruma Politikalarının Somut Sonuçları
Çelik ve Metal Sanayi Üzerindeki Etkiler: ABD'nin uyguladığı ek vergiler, Türk çelik sektöründe ciddi daralmaya yol açmıştır; 2017 yılında 1.2 milyar dolar olan ABD'ye çelik ihracatı, 2019'da 600 milyon dolara gerilemiştir. Çelik üreticileri alternatif pazarlara (Avrupa Birliği, Orta Doğu) yönelmek zorunda kalmıştır. Üretim kapasite kullanım oranları %85'lerden %70'lere düşmüştür.
Otomotiv ve Yan Sanayi: Otomotiv sektörü de ABD'nin korumacı politikalarından önemli ölçüde etkilenmiştir; Otomotiv ana ve yan sanayi ihracatında %30'luk kayıp yaşanmıştır. ABD pazar payı %6'dan %3'e gerilemiştir. Üreticiler Avrupa ve Kuzey Afrika pazarlarına yönelmiştir
Tekstil ve Hazır Giyim: Türkiye'nin geleneksel ihracat kalemlerinden olan tekstil sektörü de bu süreçten payını almıştır; ABD'ye tekstil ihracatı 2017'de 3.2 milyar dolardan 2020'de 2.7 milyar dolara düşmüştür. Özellikle halı ve hazır giyim alt sektörleri darbe yemiştir. Üreticiler iç pazara ve alternatif ihracat pazarlarına yönelmiştir.
Güncel Durum (2024-2025): Yeni Dengeler ve Fırsatlar
Biden Yönetimi: Yumuşama ve Yeni Engeller: Joe Biden döneminde gümrük vergilerinde kısmî indirimler yapılmıştır. Çelikte %25’ten %15’e, alüminyumda %50’den %25’e indirimler uygulanmıştır. Ancak bu dönemde çevresel standartlar ve "yeşil ekonomi" kriterleri gibi yeni nesil engeller devreye girmiştir.
İkinci Trump Döneminde Ticaret Politikaları (Evrenselleşen Tarifeler ve Küresel Etkileri): Donald Trump’ın ikinci başkanlık dönemine damgasını vuran ticaret politikaları, sadece Çin’i değil, dünya genelindeki tüm ülkeleri hedef alan yaygın bir ekonomik bariyer stratejisine dönüşmüştür. Trump yönetimi, tüm ithalat kalemlerine yönelik “evrensel tarife politikası” ile küresel ticaret düzenini kökten sarsacak adımlar atmaktadır.
Trump, tüm ülkelerden yapılan ithalata %10’luk asgari bir gümrük vergisi getirileceğini açıklamış; ABD ile dış ticaret fazlası veren ülkelere ise daha yüksek oranlı tarifeler uygulanacağını belirtmiştir. Buna göre: Çin'den yapılan ithalata %34, Avrupa Birliği'nden yapılan ithalata %20 vergi getirilirken Türkiye’den yapılan ithalata ise %10 oranında ek gümrük vergisi uygulanacaktır.
Bununla birlikte, yurt dışında üretilen tüm otomobillere %25 oranında “Amerikan gümrük vergisi” getirilmiştir. Bu hamleyle Trump, ABD’li şirketleri yurtdışı üretim yerine iç pazarda üretime yönlendirmeyi ve böylece dış ticaret açığını azaltmayı amaçlamaktadır. Zira ABD, 2024 yılı itibarıyla ihraç ettiğinden 1.2 trilyon dolar daha fazla mal ithal etmiş, bu da tarihin en yüksek dış ticaret açıklarından biri olarak kayıtlara geçmiştir.
Ancak birçok ekonomist, bu agresif korumacılık politikasının küresel ekonomi üzerindeki olası olumsuz etkilerine dikkat çekmektedir. COVID-19 sonrası toparlanmaya çalışan, yüksek enflasyon ve rekor düzeyde kamu borçlarıyla boğuşan dünya ekonomisinin, bu yeni gümrük tarifeleri nedeniyle daha da kırılgan hale gelebileceği uyarısı yapılmaktadır. Trump’ın attığı bu adımların, II. Dünya Savaşı sonrası ABD'nin liderliğinde kurulan küresel serbest ticaret sistemini kökten sarsma riski taşıdığı da sıklıkla dile getirilmektedir.
Trump’ın "ekonomik ulusalcılık" yaklaşımı çerçevesinde hayata geçirdiği yeni tarifelerin sektörel dağılımı ise şu şekilde özetlenebilir:
• Çelik ve Alüminyum: Tüm ülkelerden ithalata ayrım yapılmaksızın %25 oranında gümrük vergisi uygulanmaktadır.
• Otomotiv Parçaları ve Sanayi Ürünleri: %25 oranında ek vergi ile karşı karşıya.
• Yumurta, Gıda ve İşlenmiş Tarım Ürünleri: %15 ila %25 arasında değişen oranlarda gümrük vergileri uygulanmaktadır.
Bu yeni tarifeler, yalnızca doğrudan ihracat kalemlerini değil; tedarik zincirleri, girdi maliyetleri, taşıma lojistikleri ve pazarlama stratejileri üzerinden dolaylı etkiler de yaratarak Türkiye'nin birçok sektöründeki rekabet gücünü azaltmaktadır. Çelik, otomotiv ve gıda gibi stratejik alanlardaki ihracat hacminde kayıplar yaşanması kaçınılmaz hale gelirken; Türk firmaları alternatif pazar arayışına yönelmekte ve bazı sektörler iç pazara dönük yeniden yapılanma sürecine girmektedir.
2025'te ABD-Çin Ticaret Savaşının Güncel Durumu
2025 yılında, ABD Başkanı Donald Trump'ın ticaret politikaları, Çin'e karşı önemli ölçüde sertleşmiştir. Şubat ayında, Çin'den ithal edilen tüm ürünlere %10 ek gümrük vergisi uygulanmış, bu oran Mart ayında %20'ye yükseltilmiştir. Çin, bu hamlelere karşılık olarak, ABD'den ithal ettiği bazı ürünlere %10 ile %15 arasında değişen tarifeler getirmiştir. Nisan ayında ise, ABD'nin Çin'e uyguladığı tarifeler %145'e kadar yükseltilmiş, buna karşılık Çin de ABD ürünlerine %84 ek gümrük vergisi uygulamaya başlamıştır. Bu durum, küresel tedarik zincirlerini bozmuş ve dünya genelinde ekonomik belirsizlikleri artırmıştır.
Trump’ın tarifeler üzerinden yürüttüğü yeni ekonomi politikası, yalnızca bir dış ticaret stratejisi değil; jeopolitik gücün yeniden tesisine dönük bir araç olarak da değerlendirilmektedir. Bu durum, sadece önemli derecede dış ticaret fazlası veren Çin’i değil, aynı zamanda Türkiye gibi orta ölçekli ekonomilerin küresel ticaret düzenindeki konumunu yeniden tanımlamasını zorunlu kılmaktadır.
Türk Ekonomisinin Uyum Arayışları ve Yeni Açılımlar
Türkiye, ABD'nin değişen ticaret politikalarına uyum sağlamak için önemli adımlar atmıştır; Çelik sektöründe elektrikli ark ocaklarına geçiş hızlandırılmıştır. Otomotivde elektrikli araç üretimine ağırlık verilmiştir. Tekstil sektörü sürdürülebilir üretim modellerine geçiş yapmaktadır. Diplomatik ilişkilerde yumuşama göze çarpmaktadır. Son dönemde Türkiye-ABD ilişkilerinde göreceli bir yumuşama gözlemlenmektedir; F-16 satışı konusunda ilerleme kaydedilmiştir. S-400 krizi etkisini kısmen yitirmiştir. İki ülke arasında yeni işbirliği alanları geliştirilmektedir.
Gelecek Perspektifi: Stratejik Öneriler
Kısa Vadeli Önlemler. ABD pazarında kaybedilen payın alternatif pazarlarla telafi edilmesi, mevcut ticaret anlaşmalarının gözden geçirilmesi ve sektörel bazlı destek mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekmektedir.
Orta Vadeli Stratejiler: Yeşil dönüşüm sürecinin hızlandırılması, dijital ticaret altyapısının geliştirilmesi ve ABD'deki Türk diasporasının ticaret hacmini artırmada etkin kullanımı önemlidir.
Uzun Vadeli Vizyon. Yüksek teknoloji ürünlerinde rekabet gücünün artırılması, küresel tedarik zincirlerinde daha fazla yer alma ve ikili ilişkilerde dengeli ve öngörülebilir bir diplomasi anlayışı geliştirilmelidir.
Sonuç: Krizden Fırsata Dönüşüm İçin Yapısal Reformlar
Türkiye-ABD ticaret ilişkilerinde yaşanan dalgalanmalar, ülkemizin dış şoklara karşı dayanıklılığını test etmiş; krizlere karşı geliştirilen uyum politikalarıyla yeni fırsatlar doğurmuştur. Ancak unutulmamalıdır ki, küresel ticaretin dinamikleri sürekli değişmektedir. Bugün gümrük vergileriyle karşı karşıya kalan sektörler, yarın çevresel standartlar veya dijital kısıtlamalarla karşılaşabilir. Bu nedenle Türkiye’nin esnek ve yenilikçi üretim yapısına yönelmesi, Ar-Ge yatırımlarını artırması, ve diplomasi ve ticareti birbirini destekleyen araçlar olarak ele alması gerekmektedir.
2024 itibarıyla 32 milyar doları aşan ticaret hacmiyle dengeli bir yapıya sahip Türkiye-ABD ticaret ilişkileri, açıklanan 100 milyar dolarlık hedef doğrultusunda gelişmeye açıktır. Ancak bu hedefe ulaşmak için Türkiye’nin Çin-ABD ticaret savaşına hazırlıklı olması ve kendi sanayisini koruyacak stratejik önlemleri gecikmeden hayata geçirmesi büyük önem taşımaktadır.
Türkiye’nin ticaret politikaları, yatırım karları, lojistiği, tedarik sistemlerini etkileyecek bu yeni düzenin gelişmelerini çok iyi takip etmesi gerekiyor. Çin kaynaklı ürünlerin Türkiye pazarını istila etmesini önlemek için ilave gümrük vergileri dâhil etkili önlemler alınmalı, özellikle AB pazarında Türk ihracatçılarının Çin dampingine karşı yaşayacağı zorluklara karşı savunma mekanizmaları güçlendirilmelidir.