Türkiye, bundan 101 yıl önce 600 yıllık saray, 10 yıllık meşrutiyet rejiminden milletin kendi kaderini kendisinin tayin ettiği Cumhuriyet rejimine geçti. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, parçalanmış bir imparatorluktan, tüm dünyanın saygı duyduğu, çağının ilerisinde bir devlet kurdu. Onun en büyük devrimi ve eseri “Cumhuriyet’e giden yol ise zorluklarla doluydu.

ZAFERLERLE TAÇLANDI

Anadolu işgal altındaydı. Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a adım attı, kurtuluş ateşini yaktı. Zafer üstüne zafer kazandı. Bir yandan da Cumhuriyet’e giden yolun taşlarını döşedi. Nutuk’taki ifadesiyle Milli Mücadele kazanılana kadar Cumhuriyet’i “vicdanında milli bir sır” olarak sakladı. Cumhuriyet kelimesini hiç kullanmasa da attığı her adımla Cumhuriyete ve millet egemenliğine vurgu yaptı.

1919’da yayınlanan Amasya Genelgesi’nde “milletin istiklalini yine milletin azmi ve kararı kurtaracaktır” ifadeleri yer aldı. Erzurum Kongresi’nde “milli irade”nin altı çizildi.

Cumhuriyet’in ilanı için ilk adım ise 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılışı oldu. Meclis’e padişahın temsilcisinin atanmasına karşı çıktı. “Meclisin üstünde güç” yoktur kararı alındı. Yeni bir anayasa hazırlandı. Anayasanın ilk maddelerinde “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” denilerek Cumhuriyete işaret edildi. 1923’te ise sıra; Cumhuriyet’in ilan edilmesine gelmişti.

CUMHURİYET MÜJDESİ!

Tarih: 28 Ekim 1923...

Devlet, bir hükümet kriziyle karşı karşıyaydı. Mustafa Kemal; İsmet İnönü, Kazım Özalp, Fethi Okyar, Ruşen Eşref Ünaydın, Fuat Bulca, Kemalettin Sami ve Halit Karsıalan’ı Çankaya Köşkü’nde yemeğe davet etti. Atatürk, o geceyi şöyle anlattı: “Yemek sırasında ‘Efendiler! Yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz’ dedim. Yemeği bıraktık. O dakikadan itibaren nasıl hareket edileceği konusunda kısa bir program yaparak arkadaşları görevlendirdim.”

Kağıt kalem İsmet İnönü’nün elindeydi. Atatürk, metne önce şunu yazdırdı: “Türkiye Devleti’nin hükümet şekli Cumhuriyet’tir.” Cumhuriyet’in ilanına artık saatler vardı.

YAŞASIN SESLERİ

Tarih: 29 Ekim 1923...

Hükümet krizi sorununu çözmesi için Mustafa Kemal Meclis’e çağrıldı. Teklifi Cumhuriyetin ilan edilmesiydi.

Saat 18.00...

Meclis toplandı. Genel Kurul sıralarında 158 milletvekili vardı. İzleyici sıraları da hınca hınç doluydu. İnönü, Meclis’e anayasanın birinci maddesinin değiştirilmesi teklifini sundu. İnönü, “Millet hakimiyeti fiili olarak eline almıştır. O halde bunu hukuki olarak dile getirmekten neden çekiniyoruz?” diye seslendi. Teklif oy birliğiyle kabul edildi. Bütün milletvekilleri ayağa kalktı, üç kez “Yaşasın Cumhuriyet”, “Yaşasın Mustafa Kemal” diye bağırdı...

Saat 20.45...

Cumhuriyet ilan edilmişti. Sıra ilk Cumhurbaşkanı’nı seçmeye gelmişti. Kapalı oylama yapıldı. Aslında aday da yoktu. Oturuma katılan 158 milletvekilinin aklında tek bir isim vardı.. Mustafa Kemal oybirliğiyle Cumhurbaşkanı seçildi. Alkışlar arasında kürsüye çıkan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, şu konuşmayı yaptı:

“(...) Milletimiz kendisinde var olan vasıfları ve değeri, hükümetin yeni adıyla medeniyet dünyasına çok daha kolaylıkla gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünya devletleri arasında tuttuğu yere layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir. Arkadaşlar; bu yüksek rejimi yaratan Türk milletinin son dört yıl içinde kazandığı zafer, bundan sonra da birkaç misli olmak üzere kendini gösterecektir. (...) Daima milletin sevgi ve güvenine dayanarak hep birlikte ileri gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve galip olacaktır.”

Dualar okundu, oturum sona erdi...

TÜM YURTTA HEYECAN

Saat 22.00...

Meclis’in önünde toplanan vatandaşlar Mustafa Kemal’i büyük sevgi gösterisiyle karşıladı. Yurdun dört bir yanında 101 pare top atışı yapıldı. Bağımsızlığın simgesi Cumhuriyet, milletin en büyük bayramı oldu. Tüm unutturma çabalarına ve kısıtlamalara rağmen 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı her yıl artan bir coşkuyla kutlandı ve kutlanacak. Atatürk’ün en büyük eseri, milletine emaneti Cumhuriyet ilelebet yaşayacak...

Atatürk Cumhuriyeti anlatıyor
■ Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. (1923)

ADD Adana'dan 10 Kasım Mesajı ADD Adana'dan 10 Kasım Mesajı

■ Türk Milleti’nin tabiat ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir. (1924)

■ Çağdaş Cumhuriyet kurmak demek, milletin insanca yaşamasını bilmesi, insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrenmesi demektir. (1931)

■ Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır. (1926)

‘En doğru tarikat medeniyet tarikatıdır’
ATATÜRK Cumhuriyet ile birlikte Türkiye’nin bağımsızlığı, aydınlığı ve çağdaşlığı için çok sayıda devrime imza attı. Bunlardan biri de tekke ve zaviyelerin kapatılmasıydı. Ulu Önder Cumhuriyet’in ilanından iki yıl sonra Kayseri söylevinde, “Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz. En doğru en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır” dedi.

2 Eylül 1925 tarihli kararname ile tekke ve zaviyelerin kapatılması kararı alındı. “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Kapatılmasına ve Türbedarlıklarla Birtakım Unvanların Yasaklanmasına ve Kaldırılmasına İlişkin Yasa” ile Türkiye Cumhuriyeti içinde vakıf ya da başka bir yolla kurulan veya mülk olarak bir şeyhin kullanımında olan tekke ve zaviyelerden, cami ve mescit olarak kullanılanlar dışında kalanlar kapatıldı.

DEVRİM YASASI OLDU

1 Mart 1950’de Türk büyüklerine ait olan ya da büyük sanat değeri bulunan türbelerin Milli Eğitim Bakanlığı’nın önerisi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla açılabileceği kararlaştırıldı. Böylece Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş, Mimar Sinan vs. gibi Türk büyüklerinin türbeleri ziyarete açıldı. Söz konusu kanun, 1961 ve 1982 anayasalarında korunması gereken “devrim yasaları” arasına alındı. Günümüzde tarikatlar ve cemaatler “kâr amacı gütmeyen kuruluşlar” arasında gösteriliyor. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, “2 bin 709 protokolümüz var. Sizin tarikat, cemaat, bizim STK dediğimiz yapılarla da protokolümüz var ve onlarla protokol yapmaya da devam edeceğiz” demişti. 2024 yılında vakıf ve derneklere MEB bütçesinden 5 milyar 895 milyon 926 bin TL aktarılmıştı. Kâr amacı gütmeyen kuruluşlara 2024’ün Ocak-Eylül döneminde merkezi bütçeden aktarılan para ise 24.2 milyar TL oldu.

Bilimden güç alıyoruz
Gazi Mustafa Kemal, 1923 sonrası çıkarılan yasalarla Cumhuriyet’i laik temellere oturttu. 31 Ağustos 1925’te Çankırı’da yaptığı konuşmada da “Türkiye Cumhuriyeti, her alanda doğru yolu gösterecek güce sahiptir. Biz, uygarlıktan, bilimden, fenden güç alıyoruz ve ona göre yürüyoruz. Başka bir şey tanımayız” dedi.